Bazen iyi şeyler gerekiyor
Belki de göt olmak lazım. Yani böyle, esaslı bir şerefsiz, egoist, narsist bir herif olmak lazım ki insanların karşısına dikilip, ben buyum diyebilesin.
Benim beğenilmeye hasret cümlelerim vardı. İnsanlar cümlelerimin yanından yürüyüp geçtiler. Dönüp bakmadılar.
Ama diyorum yine de, misal diyorum, Oğuz Atay hiçbir kitabının ikinci baskısını göremedi. Tutunamayanlar ikinci baskısını yirmi yıl sonra gördü. Ulan adam kimse anlayamadan öldü gitti.
Problem sadece zihnimde. Aklımda. Aşamadığım sancılarım var. Kitap cümleleriyle kurulan sendromlarım var. Kendi derdimi çok güzel anlatabiliyorken, insanlardan eşit derecede kaçıyorum aslında. Benim hayatımda istemediğim insanlar ve çok istediğim geri gelmeyecek eski dostlarım var.
Hayali kahramanların gerçeklere karıştığı ve herkesin kendisini satır aralarında aradığı bir dünya yarattım ki o dünyada en çok ben eksiğim aslında.
Oysa o kitapta en çok ben yoktum. Kimse yoktu. Herkes hayal ürünü.
Ve yine melankoli. Size elma ağacını anlattım mı?
Küçüktüm. Daha okula bile gitmiyorum belki de. Tepebaşı mahallesinde oturuyoruz. Evimiz tepenin yamacında. Bir vadiye bakıyor. Vadinin karşı tarafında bir ana yol. Ana yol uzakta kalıyor. Vadi yemyeşil. Çimenlik. Dik bir yamaç, evimizden vadinin içinde akan küçük dereye iniyor. Yamaç boyunca kendiliğinden bitmiş birkaç elma ağacı. Yeşil, küçük, ekşi elmalar. En sevdiğim şey, Neşe Abla’nın elinden tutup elma toplamaya gitmek. Çünkü annem o yokuştan vadiye tek başıma inmeme izin vermiyor. Zaten elmalara boyum da yetişmiyor. Neşe Abla güzel genç bir kız. Beni çok seviyor. Ben de onu çok seviyorum çünkü benimle en çok O oynuyor. Elma ağacına iniyoruz. Ben O’na hangi elmayı istediğimi gösteriyorum. O koparıyor, temiz gömleğine sürerek tozunu silip bana veriyor. Elma küçük. Ellerim gibi. İştahla elmayı ısırıyorum. Ekşilik hafifçe yüzümü buruşturuyor. Neşe Abla gülerek “Çok mu ekşiymiş?” diye soruyor. “Güzelmiş” diyorum. Bu tadı seviyorum.
Sonra geri dönüyoruz. Neşe Ablanın evi bir üst katımız. Evlerinin bir odasında yaşayan tavşanlar var. Ben biraz korkuyorum bu tavşanlardan. Dişleri kocaman. Bana tavşanları gösteriyor, sevdiriyor. Sonra mutfağa gidip topladığımız diğer elmaları yıkıyor. Ben, sarı yumuşak plastikten yapılmış Volkswagen kamyonetimi halıda sürmeye başlıyorum. Huzurluyum. Güvendeyim. Evimdeyim. Bana bir bardak süt getiriyor. Ilık. İçiyorum.
İşte bundandır, yeşil elmaları çok severim.
İmdat.