Kafeden Notlar 2

Kafeden Notlar 2
Photo by Tomáš Malík / Unsplash

Artık barlara çok gitmiyorum. Neden? Bilmem. Sanırım orası kaçtığım bir yerdi bana ait. Şimdi evde yalnız kalınca, ihtiyaç duymuyorum galiba. Ama yine de çıkmam gerek. O yüzden kafeye geliyor, bir Amerikano ısmarlıyorum. Karşımda, yanımda, yani burada olan diğer insanları izliyorum.

Mesela karşımda bir masayı dört kişi paylaşıyor. Güney Asya'dan olduğunu düşündüğüm orta yaşta bir çift  ve ergen iki sarışın kız çocuğu. Kız çocuklarının masayı paylaştırkları çifte pek aldırdıkları yok. Arkalarına yaslanmış, anlamadığım bir konu hakkında -muhtemelen bir dedikodu- konuşup bazen güşüyorlar. Orta yaşlı çift sessiz sakin oturuyor. Bazı masalar var. Büyük. Altı kişilik. Her birinde sadece bir kişi oturuyor. Önlerinde bilgisayarları. Önemli bir şeylerle ilgileniyor gibiler. Bugün hafta içi. Perşembe. Onlar da muhtemelen hafta içi çalışan insanlar neler yapıyorlarsa onları yapıyorlar. Yine de bu masa işgaliyesi hiç hoşuma gitmiyor. Ama böyle durumlara sesini çıkarabilen birisi değilim. Hiç olamadım ama olmak isterdim. Gençten hafif tombul, uzun sarı saçlı bir kız elindeki bir bardak su ve kahveyle bu büyük masaları geçip kenarda çok da rahat olmayan bir başka masaya oturuyor. Kalkıp "gel bacım şuraya otur rahat rahat" diyesim geliyor. Tabi böyle isyan bayraklarını sadece romanlarda yazabiliyorum. Gerçekte böyle şeyler olmuyor.

Bu dünyada alanını işaretleyen o alana sahip oluyor. Çünkü geri kalanlarımız buna ses çıkaramaya korkan, çekinik solucanlar gibiyiz aslında. Tartışmaktan, insanları rahatsız etmekten korktuğumuz sürece, birileri büyük masalarda tek başına oturacak. Biz de buna sessiz kalacağız. Hikaye bu kadar.