Yazı*yorum

Yazı*yorum
Photo by Mario Azzi / Unsplash

Çoğu zaman yazıyorum çünkü başka bir şey bilmiyorum.
"Cheers Darling".

Yazmak, içimde biriken bir şeyleri... ya da her neyse işte.

"Bence artık sen de herkes gibisin."

Yine aynı puslu camın ardından bakıyorum dünyaya.

Orada mısın?

Silüetler. İz düşümleri. Gölgeler. İmgeler. Falanlar, filanlar, serzenişler.

Hala mı?

Bir spiralin içinde sonsuza dek dönüp duruyoruz. İlerleyişimiz zahiri. Desem ki sana, güneşin peşine takılmış saniyede 230 kilometre hızla galakside ilerliyoruz, ama işte bebeğim, gel gör ki her sene aynı boktan güneşin etrafında dönüp duruyoruz. Ne galaksinin bize, ne bizim ona bir faydamız yok. Sadece faturaları ödüyoruz.

Zaman durmuyor. Sabah uyanıp akşam uyumak arasında geçen bir rutinin, farklı boyut ve şekillerde gelen antidepresanların içinde yüzüyoruz. Kırmızı. Kırmızının nasıl bir renk olduğunu hatırlayan var mı? Kanın kırmızı olduğunu. Rujun kırmızı olduğunu. Soğuk bir pazar sabahı, rüzgarın ısırdığı yanaklardaki pembemsiliği hatırlayan var mı? Adını söyleyen var mı kırmızının?

Geçiyor zaman. Yazıyorum. Yoruluyorum. Yalnız yazıyorum. Yazdıklarım benden yalnız. Ben dahi dönüp okumuyorum. Ne yazık. Hiç sevmem yazdıklarımı okumayı. Kusmak gibi kelimeleri. Dönüp tekrar içine almak istemiyorsun onları. Ve her gece tekrar içip, tekrar kusuyorsun.

Don't feel bad for me
I want you to know
Deep in the cell of my heart
I really ...